Asimetrik Bağ | Asymmetric Kin

fb-cover-tr-tarih

Sanatçılar | Artists: Michael Dickins, Kristi Hargrove, Jana Harper, Erdal İnci, Jonathan Rattner, Ayşegül Süter & Bahar Yürükoğlu

Küratörler| Curators: Paul Collins, Naz Cuguoğlu, Mine Kaplangı, & Jonathan Rattner

Sergi Tarihleri | Exhibition Dates:
7 – 10 Eylül | September 2016, Mixer Galeri, Istanbul
1-31 Ekim | October 2016, Coop Galeri & Seed Space, Nashville

Public Program:

Skype Sohbetleri| Conversations (moderatör| moderator: Collective Çukurcuma):

  • 7 Eylül | September, 19.30-21.30
    Politik Belirsizlik Zamanlarında İşbirliği | Collaboration in a Time of Politic Uncertainty
    Konuşmacılar | Speakers: Paul Collins, Michael Dickins, Jana Harper, Erdal İnci
  • 8 Eylül | September, 16.00-18.00
    Dijital Sanatta Asimetrik Dinamikler | Asymmetric Dynamics in Digital Art
    Konuşmacılar | Speakers: Kristi Hargrove, Jonathan Rattner, Ayşegül Süter, Bahar Yürükoğlu

Katılımcı Sanatçılar ve Küratörler ile sohbet | Coversation with Artists and Curators

  • 12 Ekim | October, 18.30-20.00, Curb Center, Nashville

—————-Please scroll down for English———————–

Collective Çukurcuma (İstanbul) ve COOP Curatorial Collective (Nashville), Michael Dickins, Kristi Hargrove, Jana Harper, Erdal İnci, Jonathan Rattner, Ayşe Gül Süter ve Bahar Yürükoğlu’nun çalışmalarını bir araya getiren, küratörlüğünü Paul Collins, Naz Cuguoğlu, Mine Kaplangı ve Jonathan Rattner’ın üstlendiği Asimetrik Bağ sergisini sunar. Asimetrik Bağ, Nashville ve İstanbul’dan sanatçıları, 6 aylık işbirliği üzerine kurulu bir ilişki içinde eşleştirerek, politik ve sosyolojik “asimetrik” dinamiklerin sanatçı pratikleri ve işbirlikleri üzerindeki etkisini araştırıyor.

“Asimetri”, Mondrian’dan John Cage’e kadar pek çok sanatçı için sanat ve estetikte yeni ve duyarlı bir denge metodu sundu. Modernist ve postmodernist mimarlar, yazarlar, düşünürler, bilim insanları ve müzisyenler asimetriği birincil olarak yeniden tanımlamışlardır. Fakat asimetri aynı zamanda doğadaki ve toplumdaki elverişsizliğin bir göstergesidir. Kelime olarak anlamında olumsuz yan anlamlar taşır, sözlüklerde ‘biçim bozukluğu, düzensizlik ve hatta çirkinlik‘in eş anlamlıları olarak geçer. Bir yandan da büyüyen asimetrik güç ilişkileri, hiyerarşiler ve fırsat eşitsizlikleri olan bir dünyada yaşadığımızı kabul etmeliyiz.

Dünya küresel olarak dijital bağlantılılığa ve iletişime daha uygun gibi görünse de küreselleşmenin baskın güçleri, bölgesel siyaset ve milliyetçilik, fikirlerin doğru küresel paylaşımını gittikçe zorlaştırıyor. Bu durumdan yola çıkan Asimetrik Bağ şu soruyu soruyor: “Şehirlerimizi, milletlerimizi, kendimizi tanımlamamıza yardımcı olan siyasal ve toplumsal asimetrik dinamikleri sahiplenebilir miyiz?” Asimetrik Bağ, Nashville ve İstanbul arasında görünmez bir çizgi çizerek birbirinden ayrı sosyopolitik, dini, sanatsal, kültürel ve ekonomik günlük problemleri olan şehirlerdeki sanatçıları birbirine bağlıyor ve bu farklılıklara ayna tutan kültürel bir iletişim inşa ediyor.

Yürükoğlu ve Hargrove işbirliklerinin başlangıcında kendilerini yalnızca yazı ile iletişim kurmaya adadılar. Konuşmaları, mekanın ve manzaranın kimliğin şekillenmesindeki merkezi rolü, kişisel mücadeleler ve aile geçmişleri, süreç, dil, ses ve sezgisel gerçeklikler gibi konulara kadar uzandı. Bu işbirliğinde dil aracı bir anlamda özneye dönüştü. İki sanatçı da çalışmalarını bu söylemin çevirisini görsele aktarmak üzere yorumladı: Yürükoğlu video ve ses üzerinden çekici bir görsel dil geliştirmeye; Hargrove kendi kişisel sözlüğündeki görüntülerin dijital imzalarına edebi dil yapılarını entegre etmeye odaklandı.

Bu asimetrik ilişkiler ağında Dickins yalnız bırakıldı. “Sahte Canyeleği” isimli çalışması bireylerin diğer bireylere yardım etmesi ya da zarar vermesi kararına odaklandı. Belirli bir hikayeden –Suriyeli mültecilere satılan sahte canyeleklerinden– esinlenen çalışması çocuk canyeleğinin fizikselliğini suda oynayan çocuk sesleriyle birleştiriyor. Bir taraftan eğlenceli sesleri duyarken diğer taraftan yerde duran ve yok sayılan gazetelerle doldurulmuş canyeleğini görmenin ikilemi, izleyiciyi rahatsız edici bir şekilde kendini aynı duruma koymaya itiyor.

Harper ve İnci uzun süren dijital diyalogların sonucunda oluşturdukları “Güç ve Mimari” isimli projeleri ile tarihi anıtlar üzerinden bir inceleme yapıyorlar. İnci, gücü simgeleyen mimari yapıların tarihten ve günümüzden örneklerini fotogrametri tekniği ile birleştirerek, Istanbul’daki en eski tarihi dikilitaş olan Theodosius obeliski ve günümüz güç simgelerini oluşturan yeni mimari devler arasındaki ilişkiyi belgeyen ve bir arşiv görevi görecek olan video işini sergiliyor. Jana Harper ise Washington DC’de bulunan ve George Washington için yaptırılmış olan şehrin en simgesel anıtı, dünyadaki en yüksek anıt olarak bilinen Washington anıtının yüksekliği, gölgesi ve görselliğini inceleyen üç ekranlı bir video çalışması sunuyor. Harper bu çalışması ile zamansız güç sembollerinin aslında kendilerini ömrü kısa ideolojik jestler olarak nasıl ortaya çıkardığı sorusu üzerinden anıtın farklı görüntülerini yan yana sıralayarak yüce güzellik anlayışı, gücün gösterişi ve anıtsallığın manasızlığı arasındaki ince çizgiyi keşfetmeye çalışıyor.

Süter ve Rattner’ın video ve ses işbirliği olan “Ses ve Topraklı Buğday Tarlaları veya: Eski bir tarlada nasıl duyudan yoksun kalınmış hissedilir, 2016” saklanma eyleminin ötesine geçmenin tutkusu ve devamlı başarısızlığına, sırlarla, inançların çekiciliği kadar ağırlığına odaklanan bir video-ses enstalasyonudur. Geçmişlerimizin, hikayelerimizin, bireyselliğimizin ötesine geçmemiz mümkün mü? Gereğinden fazlası ortaya döküldüğünde duyduğumuz tehlike hissini aşabilir miyiz? Süter ve Rattner haftalarca birbirlerine notlar, görseller ve sesler ilettiler. Bu çalışma yabancıların birbirini tanımaya çalışma eylemi hakkında olduğu kadar, çağdaş manzaralarımızda nasıl iletişim kuracağımızın kafa karışıklığı ile de ilgilidir.

*** “Asimetrik Bağ” projesi American Turkish Society’nin “Moon and Stars” Proje Destek Programı ve Turkish Cultural Foundation’ın destekleri sayesinde hayata geçmiştir.

————————————————————————–

Collective Çukurcuma (Istanbul) and COOP Curatorial Collective (Nashville) present Asymmetric Kin with Michael Dickins, Kristi Hargrove, Jana Harper, Erdal İnci, Jonathan Rattner, Ayşegül Süter, and Bahar Yürükoğlu, curated by Paul Collins, Naz Cuguoğlu, Mine Kaplangı, and Jonathan Rattner, which pairs artists each from Nashville and Istanbul in a 6­month collaborative relationship and explores the effect of political and sociological “asymmetric” dynamics on artistic practices and collaborations.

For artists from Mondrian to John Cage, “asymmetry” has offered a new method of responsive balance in art and aesthetics. Modernist and postmodernist architects, writers, thinkers, scientists and musicians have reestablished the asymmetric as primal. But at the same time, it is an indicator of unfitness in nature and society. The word carries negative connotations in its meaning, having ‘deformity, irregularity, even ugliness’ as its synonyms in dictionaries. Still, we must recognize that we live in a world with growing asymmetric power relations, hierarchies and unequal access to opportunity.

Even as the world seems more globally capable of digital connectedness and dialogue, the overwhelming forces of globalization, regional politics and nationalism make true global sharing of ideas more and more difficult. Taking its inspiration from this point, Asymmetric Kin asks the following question: “Would it be possible to take the political and sociological “asymmetric” dynamics that help define our cities, our nations, ourselves, and take ownership?” By drawing a line between Nashville and Istanbul, by connecting artists from cities with divergent sociopolitical, religious, artistic, cultural, and economic daily problems, Asymmetric Kin is constructing a cultural exchange that hopes to offer up a mirror to these differences.

Yürükoğlu and Hargrove committed early to communicate solely through writing in the establishment of their collaboration. Their conversations extended into such tangents as the pivotal role of place and landscape in shaping identity, personal struggles and family histories, process, language, sound and intuited realities. The medium of language has become the subject in a certain sense in this collaboration. Each artist has interpreted their own guides for translation of this discourse into the visual: Yürükoğlu striving to develop an affinitive visual language through video, layering and sound; and Hargrove by embedding the literal language structures within the digital signatures of images from her own personal lexicon.

Dickins was left alone in this network of asymmetric relations. His work titled “Fake Life Jacket” reflects his own interest in the choices that humans take to help or to hurt other humans; the choice between empathy and disregard. Triggered by the particular story, of selling fake life jackets to Syrian refugees, his piece combines the physicality of a child-sized life jacket with the sounds of children playing in water. The dichotomy of the hearing the playful sounds and seeing the life jacket, on the floor, stuffed with disregarded newspaper, forces the viewer to uncomfortably put themselves on the same level.

Early in their discussion, Harper and Inci settled on the topic of the “architecture of power” with the obelisk as their central focus.  Inci, using a photogrammetry technique, concentrates on examples of architectural construction which symbolize “power” throughout history.  He highlights the relationship between Theodosius’s Obelisk, the oldest historical obelisk in Istanbul, and the new monumental constructions which compose the power symbols of the today’s world.Harper’s video focuses on the Washington Monument, the highest obelisk in the world and the most visible icon in Washington DC. In her three-channel video, Harper juxtaposes different views of the obelisk so as to explore the fine line between the sublime beauty, the imposing power, and the absurdity of the monumental—the point at which seemingly timeless symbols of power reveal themselves as transient ideological gestures.

Süter and Rattner’s video and sound collaboration “Wheatfields with Sound and Soil or: how to feel deprived of sensation in an old field, 2016” is a video-sound installation that meditates on the desires and consistent failures to move beyond the act of hiding; the attraction to, as well as the burden of, the weight of our secrets and beliefs. Is it possible to move beyond our pasts, our histories, our individuality? Can we overcome the feeling of danger when revealing too much?  For weeks, Süter and Rattner passed notes, images, and sounds back and forth. This work is as much about the act of strangers getting to know one another as it is about the confusion of how to inter/re/act in our contemporary landscapes.

 

tcf-logo-1800x1100-png

ats larger logo

mixer1

Mixer Gallery, Istanbul

mixer2

Mixer Gallery, Istanbul

mixer7

Mixer Gallery, Istanbul

mixer5

Mixer Gallery, Istanbul

ak_nashville_29

Seed Space, Nashville

ak_nashville_20

Seed Space, Nashville

ak_nashville_01

Seed Space, Nashville

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s